Bilinmesi Gerekenler
  GÜNCEL
 


Grip aşısında Son Durum !..


Domuz gribi salgını ilaç şirketlerinin işi

Avrupa Konseyi Sağlık Birimi Başkanı Wolfgang Wodarg, domuz gribi salgınının dünya çapındaki panikten faydalanmak isteyen ilaç firmalarının başlattığı “sahte bir salgın” olduğunu savundu.

Domuz gribi salgını ilaç şirketlerinin işi

 




DOMUZ GRİBİ

 
Grip (Influenza), influenza virusları nedeniyle oluşan bir solunum sistemi infeksiyonudur. İnfluenza A virusu insan, domuz, at, kuş ve deniz memelilerinde, İnfluenza B yalnızca insanda, İnfluenza C ise insandan başka domuzlarda hastalık yapar.
 
Salgınlar virusun sık rastlanan  antijenik değişimlerine bağlı olarak, duyarlı kişilerin hastalanması sonucu ortaya çıkar. Antijenik değişim influenza A’da sık görülür.
 
1919 da ağır seyreden İspanyol Gribi, influenza A (H1N1), 1958’de ağır seyreden Asya gribi, influenza A (H2N2),  1968’de hafif seyreden Rus gribi, influenza A (H1N1) ve 1969’da orta şiddette seyreden Hong Kong gribi, influenza A (H3N2) antijenik değişimler gösteren grip salgınlarıdır.
 
Klinik belirtiler açısından mevsimsel grip ile farkı anlaşılmayan domuz gribi, ancak hastanın hikayesi dinlendiğinde anlaşılabilen bir hastalıktır. Hastaların, domuz gribine yakalanmış hasta bir kişiyle teması, hastalığın yaygın olduğu ülkeye seyahat etmiş olması gibi özellikleri, bu hastalığı düşündürür.
 
Domuz gribi, insandan insana solunum yoluyla bulaşır. Öksürme, hapşırma, öpüşme yoluyla virus bulaştığı gibi,  ellere bulaşmış virusun ağız ve buruna temasıyla da bulaşma olur. Hasta kişinin, belirti vermesinden bir gün öncesinden başlayan bulaşma, hastalığın bitiminden bir hafta sonrasına kadar devam eder.
 
Domuz gribinin klinik belirtileri mevsimsel gripte olduğu gibi, ateş, öksürük, baş ağrısı, yaygın kas ağrısı, bitkinlik ve iştahsızlıktır. Bazen ishal ve kusma da görülebilir.
 
İnsandan insana bulaşan yeni bir mutant olan İnfluenza A (H1N1) virusuna ait insanda, dünyada henüz bağışıklık saptanmamıştır. İnsanda domuz gribine, 2009 yılında ilk kez Meksika ve ABD’de rastlanmıştır. 2009 Temmuz ayı itibariyle, dünyadaki ölüm sayıları şöyledir: Arjantin’de 60, Avustralya’da 10, Brezilya’da 1, Kanada’da 7983 olguda 25, Şili’de 7376 olguda 14, Kosta Rika’da 3’dür.
 
Yeni bir mutant (değişim gösteren) olan bu virusa karşı aşı geliştirilmiştir. Aşı hazırlama evreleri, ilaç hazırlama evrelerine benzer bir süreçtir. Önce etken madde ile laboratuarlarda, formülüne uygun aşı  örneği yapılır. Bu aşı örneği, canlı organizma dışında gerçekleştirilen çalışmalarla denenir. Belirli kriterlerin (aktivite, stabilite, sterilite, toksisite çalışmaları) denenmesi işlemi tamamlandıktan sonra canlı üzerinde çalışmalar sürdürülür. Deney hayvanlarında bağışıklık çalışmaları ve canlıdaki yan etkileri test edilir. Bu çalışmaların ardından, ön klinik çalışmalar gönüllü insanlar üzerinde ve ücret karşılığında yapılır. Sonuçlar, kontrol çalışmalarla kıyaslanarak, istatistik hesapları yapılarak değerlendirilir. 
 
Son altı ay içinde,  Glaxo-Smith-Kilne Firmasının ‘Pandemrix’ adlı aşısı,  Baxter International' ın H1N1 aşısı,  Novartis tarafından üretilen Influenza A (H1N1) 2009 Monovalent aşısı hazırlanmış ve piyasaya sürülmüştür.
 
Aşının yumurtada hazırlanmış olması alerjik reaksiyonlara neden olabilmesi yanında, baş ağrısı, döküntü, ateş, ödem, lenf büyümesi, karın ağrısı, öksürük, damar problemleri, bağışıklık sistemi bozukluğu, ishal, sindirim sistemi bozukluğu, sinir sistemi bozukluğu, felç (Bell's Palsy) gibi yan etkileri de rapor edilmiştir.
 
Domuz gribi aşısının sağladığı bağışıklığın altı ay ile sınırlı olduğu bildirilmektedir.
 
Domuz gribi aşısının uygulanma gereği karşısında farklı görüşler ortaya atılmıştır. Aşının ölümcül bir hastalığın önlenmesi için yapılması gereği üzerinde duranlar vardır.
 
Ancak; aşının sıklıkla değişime uğrayan bir virusa karşı geliştirilmiş olması, bu aşının bir süre sonra etkin olmayacağı anlamına gelir. Her yıl yeni değişim gösteren hazırlanan aşıların tekrarlanması gerekir.
 
Aşının klinik denemelerinin tamamlanmamış olması önemli bir sorundur.
 
Çalışmaların tamamlanmış olduğunun iddiası ise, hazırlanması ve piyasaya sürülmesi arasındaki sürede mümkün görünmemektedir.
 
Ülkemize 500 bin doz aşının geldiğini öğrendik. Ülkemizde, trafik kazalarından hayatını kaybedenlerin sayısını düşündüğümüzde, domuz gribi ve aşısının niçin bu kadar ön sırada, güncel ve gerekli olduğunu düşünmemek elde değil.
 
Merkez Hıfzısıhha Enstitüsü’nde aşıların kontrollerinin yapıldığını, basından öğrenmiş bulunuyoruz. Yapılmış kontrollerin tekrar yapılması, yapılmamış kontrollerin yerini mi alacak acaba?
 
Dünyada salgın nedeniyle, ölüm oranı çok düşüktür. Yayılma oranı ise  %2 olarak ifade edilmektedir. Ülkemizde mevsimsel grip nedeniyle hayatını kaydedenlerin sayısı domuz gribinden daha fazladır.
 
Bu kadar bilgilenme sonunda ne yapalım…
 
Mevsimsel gripten korunmak için ne lazımsa, abartılan domuz gribinden de aynı yollarla baş etmek mümkündür.
 
Temizlik kurallarına uymak, dengeli beslenmek, güneş ve açık havadan yararlanmak, kalabalık yerlerde öksürenlere karşı önlem almak (maske takmak gibi), eldiven   kullanmak gibi davranışlarla bu süreyi atlatmak elimizde.  
 
Grip  virusları dayanıksız viruslardır. Kısa sürede inaktif olur. Ultraviyole ışınlarına, dezenfektan ve antiseptiklere duyarlıdır. Bu nedenle ellerimizi sık sık yıkamak, gereken durumlarda antiseptiklerle yıkamak gerekli ve yeterlidir. Virusun bulaştığı yerlerin dezenfekte edilmesi önerilir. Burnumuzu tek kullanımlık mendille silip, mendili çöpe atmak gerekir.
 
Aşılanmak ise, kişisel isteğe bağlı olarak uygulanmalıdır.
 
Bunların yanında, toplumumuzda çok yaygın olan tokalaşma ve öpüşme alışkanlığını da bir süreliğine terk etmemiz, sağlığımız açısından çok önemli. Size mesafeli duranlara, elini uzatmayanlara alınmayın; siz de mesafenizi koruyun, hastalıktan korunun.
 
Sağlıkla kalın.
 
Prof. Dr. Ufuk Abbasoğlu
Yeni Parti
Sağlıktan Sorumlu Başkan Yardımcısı
 
Sayfa başına dön                                                           Ana sayfaya dön 





FBI'dan Ankara'ya Şok Talep

Ankara'da temaslarda bulunan FBI Başkanı Robert Mueller, şok edici bir talepte bulundu. Ankara ise 'Bunu yapamayız' dedi.

Ankara'da temaslarda bulunan FBI Başkanı Robert Mueller, Ankara'dan kara, hava, deniz ve demiryollarını kullanan şüphelilerin biyometrik bilgisini istedi. FBI, bu talebine Ankara'dan, "Avrupa ülkesiyiz, sadece şüphe üzerine bunu yapamayız" yanıtını aldı. 
Radikal gazetesinde yayımlanan haber şöyle:
Amerikan Federal Soruşturma Bürosu (FBI) Başkanı Robert Mueller, Türkiye'den liman ve havalimanlarını kullanan herkesin kişisel kimlik bilgilerini 'biyometrik takip' amacıyla toplayıp, ABD ile paylaşmasını istedi. Mueller bu şekilde, Türkiye'den seyahat eden teröristleri takip edebileceklerini gerekçe gösterirken Türkiye, hem bu talebi reddetti.
Mueller, dün yoğun güvenlik önlemleri altında özel uçakla Ankara'ya geldi. Mueller, Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek, Adalet Bakanı Sadullah Ergin ve Emniyet Genel Müdürü Oğuz Kağan Köksal ile de görüştü.
ABD'nin Ankara Büyükelçiliği'nden yapılan açıklamada, Mueller'in terörle mücadelede ABD ile Türkiye arasında süregelen önemli işbirliğini ve kanunların uygulanmasına ilişkin konuları ele almak üzere Ankara'da bulunduğu ifade edildi.
Açıklamada, Türkiye, terörle küresel mücadelede önemli ortaklarımızdandır ve Türkiye'nin PKK terör örgütüne karşı çabalarını güçlü bir şekilde desteklemekteyiz. FBI ve Emniyet Genel Müdürlüğü, terör ve uluslarüstü örgütlü suçlarla mücadele konusunda uzun bir ortak çalışma geçmişine sahiptirler. Terör ve suçlulara karşı ortak mücadelemizde daha yakın ve daha etkili işbirliği için görüş alışverişinde bulunmayı istiyoruz” denildi.
Ankara'da da bir temsilciliği olan FBI'ın başkanı Mueller'in 2005'teki Ankara ziyaretinin ardından FBI ile Türkiye'deki güvenlik kuruluşlarının işbirliğini artıracak adımlar atılmıştı. Üst düzey yetkililerin Radikal'e verdiği bilgiye göre, Mueller dünkü ziyaretinde Türkiye'den 'biyometrik veri paylaşımı' talep etti.
Mueller'in bu talebi, Türkiye'de ve Türkiye üzerinden seyahat eden yolcuların biyometrik verilerinin toplanarak ABD ile paylaşılmasını içeriyor. Mueller, Türkiye'den başta 'terör zanlıları' olmak üzere liman ve havalimanlarını, hava, deniz ve demiryollarını kullanan bütün 'şüpheli' yolcuların nereye, ne zaman, ne için gittiği gibi bilgilerin takip edilmesini isterken, söz konusu takibin biyometrik verilerle yapılmasını da istedi.
Türk tarafı, Mueller'in bu talebini geri çevirdi. Türkiye'deki mevzuatın, Türkiye'nin uyum sağlamaya çalıştığı AB müktesabatı dahil, taraf olduğu uluslararası anlaşmaların bu tür veri toplama yöntemine uygun olmadığı anlatılan Mueller'e “Sırf şüphe üzerine insanların kişisel bilgilerini de başka ülkelerle paylaşmamız mümkün değil” denildi. Mueller böylece eli boş döndü.
Biyometrik veri nedir?  (Geniş bilgi için buraya tıklayın)
Biyometrik, kendine özgü fiziksel veya biyolojik niteliklerine dayalı olarak insanların kimliğini tespit için dijital teknolojiden faydalanma bilimi olarak biliniyor. 11 Eylül saldırıların ardından ABD'nin öncülük ettiği ülkeler, 'parmak izi', 'Ses', 'Yüz' ve 'Retina/İris' gibi her insanda ayrı özellikler taşıyan fiziksel verileri elektronik tabanlı ortamlarda toplayıp sınıflandırmaya başlamıştı.
Özel yazılımlar, spontane alınan biyometrik veriyi, hızlı bir şekilde veri tabanındaki verilerle karşılaştırıp, şüphelilerin kimlik tespitinde kullanılmaya başlanmıştı. Henüz Türkiye'de ve dünyanın çoğu noktasında bulunmayan özel cihaz ve yazılımlar gerektiren bu yöntem kesin sonuçlar elde edilmesini sağladığı için de güvenlik sektörünün yeni iş sahası olmuş durumda.
FBI Başkanı'nın Ankara temaslarında ele alınan diğer önemli konu da PKK ile mücadele oldu. Üst düzey kaynaklar, bir süredir ABD ile terörizme karşı mücadelede gelişen işbirliğinin karşılıklı temasların da artmasını sağladığına dikkat çekerek bundan duydukları memnuniyeti dile getirdiler.
Kaynaklar, Irak'taki PKK ile mücadelede istihbarat paylaşımının işe yaradığını, daha ileri mücadele yönetemleri için ise Başbakan Tayyip Erdoğan'ın 7 Aralık'ta ABD Başkanı Barack Obama ile Washington'da yapacağı görüşme sonrasının beklenmesi gerektiğini söylediler.
Sayfa başına dön                                                           Ana sayfaya dön 




John PERKINS kim mi?

BİR EKONOMİK TETİKÇİNİN İTİRAFLARI” adlı kitabın yazarı olan A.B.D. li emperyalizm tetikçisi.

Bu kitap dikkatlice okunursa emperyalizmin nasıl küreselleştiği, aynı oyunların bütün ülkelerde tekrarlandığı ve tutmayan eski oyunların yenilenmesiyle yeni senaryoların nasıl uygulandığı gözler önüne seriliyor.

 

Kanal İstanbul projesi bana, bir zamanlar Panama Kanalı'nın hikâyesini anımsattı. Bir de bu hikâyeyi A.B.D. Ekonomik Tetikçisi John Perkins'den okuyunca (Bir Ekonomik Tetikçinin İtirafları), tarih boyu olan garip olaylar ve ülkeler üzerinde oynanan oyunlar çok daha net anlaşılıyor. (Bu kitabın mutlaka okunmasını tavsiye ederim)




Ülkemiz Üzerinde Oynanan Oyun (Markov Yönetimi)

(Kanal İstanbul-Panama kanalı)

 


BİR EKONOMİK TETİKÇİNİN İTİRAFLARI   (John PERKINS)



Kitabın giriş bölümünden:

Ekonomik tetikçiler (ET), yerküre üzerindeki ülkeleri trilyonlarca dolar dolandıran yüksek ücretli profesyonellerdir. Dünya Bankası, A.B.D. Uluslar Arası Kalkınma Ajansı (USAID) ve diğer yabancı yardım kuruluşlarından büyük şirketlerin kasalarına ve gezegenimizin doğal kaynaklarını kontrol eden birkaç varlıklı ailelerin ceplerine para aktarırlar. Kullandıkları araçlar arasında sahte finansal raporlar, hileli seçimler, rüşvet, zorbalık, seks ve cinayet bulunmaktadır.

Oynadıkları oyun imparatorluklar kadar eski olmasına rağmen, günümüzdeki küreselleştirme sürecinde yeni ve korkutucu bir boyuta ulaşılmıştır.

Nereden mi biliyorum; ben de bir ET'im.


Yukarıdaki satırları 1982'de, adı Bir Ekonomik Tetikçinin Vicdanı olacak bir kitabın başlangıcı olarak yazmıştım. Kitap, her ikisi de bir zamanlar müşterim olan ve saygı duyup aileden saydığım iki ülke başkanına, Ekvador Başkanı Jaime Roldòs ile Panama Başkanı Omar Torrijos'a ithaf edilmişti. İkiside yakın zaman içerisinde uçak kazalarında hayatlarını yitirmişti ve ölümleri birer kaza değildi. Amaçları küresel imparatorluk olan, o şirket-hükümet-bankacılık patronları kardeşliğine karşı geldikleri için suikaste kurban gitmişlerdi. Biz ET'ler Roldòs ile Torrijos'u ikna etmekte başarılı olamayınca, diğer tür tetikçiler (hep bizim hemen arkamızda olan CIA destekli çakallar) devreye girmişti.

O kitabı yazmaktan vazgeçmeye razı edildim. Sonraki yirmi yıl içinde yazmaya dört kez daha başladım. Yeniden başlama kararı vermeme hep güncel dünya olayları neden oldu: 1989'da Panama'nın A.B.D. tarafından işgali, Körfez savaşı, Somali, Usame bin Ladin'in yükselişi. Ancak, her defasında da tehdit veya rüşvetler vazgeçmeye zorladı.


Kitabın Önsözünden:

Biz ET'lerin en iyi yaptığı şeylerden biridir bu:
Küresel bir imparatorluk kurmak. Diğer ulusları, en büyük şirketlerimizi, hükümetimizi ve bankalarımızı yöneten şirketokrasiye boyun eğmeye zorlayan koşulları yaratmak için uluslararası finans kuruluşlarını kullanan seçkin bir grubuz biz. Mafyadaki karşıtlarımız gibi, biz ET'ler de 'iyilik' yaparız. Bunlar genellikle altyapı (elektrik santralleri, otoyollar, limanlar, havaalanları, sanayi siteleri) yatırımları için verilen borçlar şeklindedir. Bu tip borçların bir şartı da, tüm projelerin kendi ülkemizin mühendislik ve inşaat firmalarımız tarafından gerçekleştirilmesidir. İşin aslı, paranın çoğu Amerika Birleşik Devletleri'ni terk etmez bile; sadece Washington'daki bankalardan New York, Houston ya da San Francisco'daki mühendislik ofislerine aktarılır.

Paranın bu şekilde şirketokrasi üyesi olan işletmelere (yani, alacaklı tarafa) neredeyse anında geri gelmesine rağmen, borçlu ülke hem parayı hem de faizini son kuruşuna kadar ödemek zorundadır. Eğer bir ET gerçekten başarılıysa, verilen paranın miktarı o kadar fazla olur ki, borçlu ülke birkaç sene sonra ödemelerini yapamaz hale gelir. İşte o zamanda biz, (tıpkı mafya gibi) diyetimizi isteriz. Bu da genellikle şunlardan bir veya birkaçını içerir:

Ülkenin Birleşmiş Milletler'de vereceği oyun kontrolü, topraklarında askeri üsler kurulması, petrol ya da Panama Kanalı gibi değerli kaynaklara erişim. Bu arada borç yükümlülüğü tabii ki devam etmektedir ve küresel imparatorluğumuza bir ülke daha eklenmiştir.



John Perkins (Kitaptan):

İşimin iki amacı vardı. Birincisi, parayı devasa mühendislik ve inşaat projeleri aracılığıyla MAIN ve (Bechtel, Halliburton, Stone & amp; Webster ve Brown & Root gibi) diğer Amerikan şirketlerine geri döndürecek büyük uluslararası kredilerin alınmasına bahane yaratacaktım.
İkincisi, bu kredileri alan ülkeleri iflas ettirmek için (tabii ki MAIN ve diğer Amerikan şirketlerine olan borçlarını ödedikten sonra) uğraşacak, böyle sonsuza kadar borçlu kalıp, askeri üsler, BM oyları veya petrol ve diğer doğal kaynaklara erişim gibi yardımlara gereksindiğimizde kolay hedef olmalarını sağlayacaktım.

İşim bir ülkeye milyarlarca dolar yatırım yapmanın etkilerini tahmin etmekti. Özellikle yirmi ila yirmi beş yıl ilerideki ekonomik büyümeyi tahmin eden ve çeşitli projelerin etkilerini değerlendiren çalışmalar yapacaktım. Örneğin yöneticilerini Sovyet Rusya yandaşı olmamaları konusunda ikna etmek için bir ülkeye 1 miyar dolar borç verilmesine karar verilmişse, bu paranın elektrik santralleri yatırımında kullanılmasının yararlarıyla yeni bir demir yolu şebekesi ya da iletişim sistemi yatırımında kullanılmasının yararlarını karşılaştıracaktım. Veya bir ülkeye modern elektrik şebekesine sahip olma fırsatı tanındığı zaman, öyle bir şebekenin verilecek krediyi haklı kılacak boyutta bir ekonomik büyümeye neden olacağını göstermek bana düşecekti.

Her durumda kritik faktör, Gayri Safi Milli Hasıla (GSMH) idi. En yüksek ortalama yıllık GSMH artışına yol açacak proje kazanacaktı yarışmayı. Eğer ortada tek bir proje varsa, o zamanda onu geliştirmenin GSMH'ye çok olumlu katkıları olacağını göstermem gerekecekti. Bu projelerin her birinin dile getirilmeyen bir özelliği vardı: Hepsinin ortak amacı dünya üstündeki hükümetlerin uzun vadeli finansal bağımlılıklarını ve dolayısıyla politik sadakatlerini garanti ederken, aynı zamanda müteahhit firmalar için büyük kârlar yaratmak ve krediyi alan ülkedeki bir avuç varlıklı, nüfuz sahibi aileyi mutlu kılmaktı. Verilen borç ne kadar büyük olursa o kadar iyiydi. Bir ülkenin omuzlarına binen borç yükünün o ülkenin en fakir vatandaşlarını onlarca yıl sağlık, eğitim ve diğer sosyal hizmetlerden yoksun bırakacağıysa dikkate bile alınmazdı. (Sayfa 52, 53, 54)

Birkaç ay sonra bir akşamüstü, Claudine ile birlikte pencerenin önündeki kanepenin üzerinde oturmuş Beacon Sokağı'na yağan karı seyrediyorduk. "Biz küçük, sadece üyelere açık bir kulübüz," dedi. "Dünyadaki ülkeleri milyarlarca dolar kazandırmak için para alıyoruz; hem de çok para. Senin işinin büyük bölümü dünya liderlerini A.B.D.'nin ticari çıkarlarını gözeten büyük bir ağın parçası olmaya teşvik etmek. Sonunda bu liderler sadakatlerini garanti edecek bir borç batağına saplanır. Sonrada onları politik, ekonomik ya da askeri ihtiyaçlarımız için ne zaman istersek kullanabiliriz. Karşılığında onlar da halklarına sanayi siteleri, elektrik santralleri ve hava alanları sağlayarak, politik durumlarını güçlendirir. Tüm bunlar olurken Amerikan Mühendislik ve inşaat firmaları da inanılmaz derecede zenginleşir." (Sayfa 57)

Kendi durumumu düşündüm. Panama'ya MAIN'in ilk gerçekten kapsamlı ana kalkınma planını içeren anlaşmayı yapmak üzere gönderilmiştim. Bu plan Dünya Bankası, Inter-Amerikan Kalkınma Bankası ve USAID'in o minik ama çok önemli ülkenin enerji, ulaşım ve tarım sektörüne milyarlarca dolarlık yatırım yapması için gerekçe oluşturacaktı. Tüm bunlar elbette birer bahane, Panama'yı sonsuza dek borçlu duruma düşürüp kukla statüsüne geri döndürmek için araçtı. (Sayfa 125)



Panama Kanalı - Öncesi ve sonrası -( kitaptan özet):

Panama vaktiyle, Columbia'nın bir parçasıyken, Süveyş kanalını açan Fransız mühendis Ferdinand de Lesseps burada da kanal açma girişiminde bulunmuştu.

De Lesseps başarılı olamadı fakat Theodore Roosevelt'in Panama'ya göz dikmesine yol açtı. 1903'de Amerika bir savaş gemisi göndererek kıstağı işgal etti ve Panama'yı bağımsız devlet olarak ilan etti. Kukla bir hükümet kurarak ilk kanal anlaşmasını imzaladı. Anlaşma, yapımı planlanan kanalın iki yakasının Amerikan bölgesi olmasını öngörüyor, Amerikan müdahalesini meşru kılıyor ve bu sözde bağımsız ülkenin tam kontrolünü veriyordu.

Yarım yüzyıl boyunca Panama, Washington'la güçlü bağlar içinde bulunan varlıklı ailelerce yönetildi. Bunlar, Amerikan çıkarlarını korumayı görev edinmiş sağcı diktatörlerdi. Aynı zamanda, komünizm karşıtı eylemlerinde CIA ve NSA'yı yarı küre genelinde desteklediler ve Rockefeller'in Standart Oil'i (sonradan George H. W. Bush satın alınacak olan) United Fruit gibi büyük Amerikan şirketlerine yardım ettiler. Halkın korkunç yoksulluk içinde, büyük plantasyon ve şirketlerin kölesi halinde yaşaması umurlarında değildi. Son diktatör Arias'ı Omar Torrijos bir darbeyle indirip devlet başkanı oldu.

Torrijos döneminde Panama, tarihinde ilk kez Washington veya başka bir yerin kuklası olmadı. Moskova veya Beijing'in tahriklerine kapılmadı. Torrijos sosyal reforma ve yoksullara yardıma inanıyordu fakat komünizme de karşıydı.

Panama kanalını ve çevresini tamamen Amerika'ya ait olmaktan kurtarıp Panama devletine iadesi için Torrijos başkan Jimmy Carter ile müzakerelere başladı. Carter mantıklı ve duyarlı bir insandı fakat Washington'daki muhafazakarlar ve dinciler yaygarayı kopardı. Nasıl olur da bu milli savunma kalemizi, Amerikan dehasının sembolünü, Amerika'nın ticari çıkarlarının düğüm noktasını elden çıkarmaya kalkardık?

Başkan Carter bütün itirazlara kulak tıkayarak 1977'de Kanalı ve Kanal Bölgesini Panama'ya devreden anlaşmayı imzaladı. Uzun ve eziyetli bir ikna sürecinden sonra Kongre'nin anlaşmayı onaylamasını sağladı. Bunun üzerine muhafazakarlar intikam almayı ahdetti.

Başkan Carter'dan sonra gelen Reagan hükümeti kanalı geri almak için epeyce uğraş verdi. Fakat Torrijos karşı koydu. Bunun üzerine 31 Temmuz 1981'de bir uçak "kazasında" hayatını kaybetti. Bir kez daha Latin Amerika basını " CIA suikastı" başlıkları attı. 52 yaşındaki Torrijos'un ölümü CIA'nin suikastlar dizinine bir yenisini eklemişti.

Torrijos yaşasaydı, Orta ve Güney Amerika ülkelerinde gittikçe artan şiddeti önlemenin çaresini bulacaktı. Petrol şirketlerinin Amazon havzasını mahvetmesine izin vermeyecek, Washington'un terörist ve uyuşturucu savaşı dediği, ama aslında çaresiz insanların evlerini ve ailelerini koruma girişimlerini hafifletecek çözümler üretecekti. En önemlisi, Güney Amerika'da, Afrika'da ve Asya'daki liderlere örnek olacaktı. Tabi ki CIA, NSA VE ET'ler buna izin vermeyecekti.

Torrijos'un halefi Manuel Noriega başlangıçta selefinin izinden gidiyor izlenimi verdi fakat Torrijos adalet ve eşitlik timsali iken, Noriega kısa sürede yolsuzluk ve kanunsuz işlere bulaştı. Dahası Amerika'nın tropik savaş eğitim üssü "School of Americas" ın süre uzatımına izin vermedi. Bunun üzerine 20.12.1989'da Amerika Panamaya, II.Dünya Savaşından bu yana bir ülkeye yapılan en büyük hava saldırısını düzenledi. Bu, sivil halka yapılan haksız bir saldırıydı. Oysa Panama ve Panamalılar ne Amerika ne de başka bir ülke için tehdit teşkil ediyordu. Noriega Şilinin Pinochet'si, Nikaragua'nın Somosa'sı gibi katliam yapmamış, insan haklarını çiğnememişti. Tek yaptığı Kanal Antlaşmasına uyulmasını istemek ve yeni bir Kanal için Japonlarla görüşmekti. Amerikan askerlerinin bu iki milyonluk şehirde büyük-çocuk sayısız insan öldürmesine ve şehrin büyük bölümünü yakmasına Washington'un gösterebildiği tek gerekçe, Noriega'nın uyuşturucu kaçakçılığı idi. Bu şehrin dünyanın en değerli arazilerinden birinin üstünde olduğundan kimse söz etmiyordu tabi.

Noriega Amerika'ya getirilip, kendi ülkesindeki eylemleriyle Amerikan yasalarını ihlal ettiği gibi örneği görülmemiş bir iddia ile yargılandı ve 40 yıla mahkum edildi. Saldırı, Amerika'nın imparatorluk kurmanın eski usullerine döndüğünü, Reagan gibi Bush'un da amaca ulaşmak için muazzam güç kullanmakta tereddüt etmeyeceğini dünyaya gösteriyordu. Hedef, Torrijos mirasını kukla bir hükümete devretmek kadar, Irak gibi başka ülkeleri de sindirmekti.


Markov Yönetimi:

Hiçbir zaman ödeyemeyecekleri borçların altına girmelerine yardımcı olarak, aslında ülkelere iyilik yaptığımızı bilimsel olarak "ispat eden" bir araç. (Sayfa186)


   Sayfanın Başına Dön                                                                            Ana Sayfaya Dön

 
  Bugün 6 ziyaretçi (10 klik) kişi burdaydı!  
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol